10 Temmuz 2016 Pazar

Wild Children


Hani hiçbir şey beklemeden izlemeye ya da okumaya başlarsınız, yapım ne hakkındadır onu bile bilmezsiniz ve (artık hangi türse o şey) bittiğinde suratınızda bir sırıtma bırakır ya... İşte bu çizgi roman da benim için öyle oldu. Ne anlattığına bile bakmadım, sadece okumaya başladım. Bildiğim tek şey Image Comics çıkışlı bir grafik roman olduğuydu. (Bu terimi kullanmaktan da pek hoşlanmıyorum ya, neyse)

Söylediğim gibi, Image Comics çıkışlı, 2012'de yayınlanmış bir grafik roman. Ales Kot tarafından yazılmış, Riley Rossmo tarafından çizilmiş. Peki ne anlatır?

Mark Twain'in ünlü sözü "Hiçbir zaman okulumun eğitimimi engellemesine izin vermedim" bu grafik romanı özetliyor aslında. Bu motto ile yazılmış bir grafik roman, eğitim sistemini eleştiriyor. Pek çok şeyi daha eleştiriyor ancak yavaş yavaş gidelim değil mi, birden kafa açmayayım ^.^


Uberland Lisesi'nin (Uberland, hıımmm, yakaladınız değil mi kelime oyununu ^.^) birbirinden zeki ve geleceği parlak beş çocuğu bir başkaldırı düzenleyerek, okul yönetimini ele geçiyorlar.  Ve webcam aracılığıyla yayın yapmaya başlıyorlar. Bunun bir devrim olmadığını sonlanacağını belirtiyorlar. Ve başlıyorlar mesaj üstüne mesaj vermeye.

Öncelikle belirteyim ki, grafik romanda bir karakter gelişimi yok. Ancak olmasına da gerek yok. İsimlerini bile zor öğrendiğimiz bu çocukların anlatmak istediği şeyle paralellik gösteriyor bu durum: Yüzeysellik.

Tabii karakterlerimiz asla yüzeysel değil. Öyle bir konuşuyorlar ki, felsefi jargonu iliklerinize kadar hissediyorsunuz. Üstüne basa basa kimseye zarar vermek istemediklerini, yöntemleri farklı olsa da tek amaçlarının, onları eğiten sisteme bir şeyler öğretmek olduğunu vurguluyorlar. Silahların gerçek olmadığını, bunun bir oyun olduğunu üstüne basa basa söylüyorlar. Ancak, rehinelerden birini çatır çatır vuruyorlar.  (Burada benden bir not: O kurşunların nereye gittiğine çok iyi bakın.) Ve vurulan adamın yerdeki kanına bir şekil çiziyorlar. İşin tuhaf kısmı, bunun gerçek olmadığını, o adamın rol yaptığını defaatle belirtiyorlar. 


Öyle akıllıca laflar ediyorlar ki, diyalogları okumak muhteşem zevkliydi. Ciddi anlamda her şeyden mana çıkarmak mümkün. Camda yazan bir yazı bile kendi yakın tarihlerine bir gönderme. En çok hoşuma giden şey ise gerçeklik kavramını iki yönden işleyişleri.

İlki, rehinelere kahvelerine asit (LSD) koyduklarını ve kısa bir süre sonra dünyalarının farklı bir şekil alacağını söylüyorlar. Terörist diye anılan bu çocuklar sürekli, "Bunlar gerçek değil, gerçeği anlayınca bizi seveceksiniz" diyor. Bingo! Bu arada Uma denen kızımız muhteşem bir sistem eleştirisi yapıyor: 

"Yalanın varlığı aslında bir yalan. Sadece büyümemize yardım etmesi için kendimizi beslediğimiz bir sembol. Virüsler yalnızca proteinin farklı bir versiyonu. Bizim neslimiz yalana başvuramayacak kadar eski."

"Siz delisiniz" diyen rehineye, Uma'nın arkadaşı muhteşem bir cevap veriyor:

"Elbette, bazen... Uma'nın da söylediği gibi, yanlış söylevler türetecek kadar zamanımız yok. Cennet ve cehennem. Bizler ve onlar. Akıl ve delilik. Böyle gider..."

Şimdi buraya neden diyalogları yazıp duruyorsun demeyin, bana kalsa hepsini yazarım, kendimi zor tutuyorum. Aslında demek istediğim şey şu: Şu iki diyalogda bile değinmedikleri konu yok. Artık her şeyin bilimle kanıtlandığı bir zamanda yaşadığımız, insanların birbirini ötekileştirmesi, kime göre neye göre akıllılık ve delilik... Nereden bakarsanız artık. 


Bir yandan da karşı oldukları şey: Tekilleşmek. Özgür düşünceyi verdiğini iddia eden bu sistemde, özgür olduğunu sanan ancak birbirinin kopyalarından farklı bir şey olmayan bireylere dönüşmeyi eleştiriyor. Herkesin saygıyı hak ettiğini ve herkesin eşit derecede sevilmesi gerektiğini savunuyor bu çocuklar. Ancak mevcut sistem tarafından tehlike olarak belirlenmişlerdi değil mi? 

Yaptıkları yöntemden dolayı bunun böyle olduğunu düşünebilirsiniz, ancak en başında çok basit bir argümanla geliyorlar: Anarşi kötü bir şey midir? Anarşi kötü bir şey ise türlü kötülükleri el altından yapan yönetim iyi midir? Bütün hayatımız boyunca uymamız gereken 'yönetmelikleri' kimler hazırlamakta?  Anarşi konusuna pek katılmasam da, kendilerini iyi savundukları bir gerçek. 


(Grafik romanı okumayı düşünenlere bu paragrafı okumamalarını öneririm. Çünkü en keyif aldığım kısımdan bahsedeceğim. Yani gerçeklik kavramını sorguladıkları ikinci kısımdan. Bunu öğrenirseniz büyü bozulabilir. Okuma zevkinizi hiç etmek istemem. Aaa hâlâ burada mısınız? Benden günah gitti valla. ^^)

Şimdi en önemli kısmı gerçekliği ele alışlarıydı. Bunu ele alma yöntemleri beni benden aldı. Nasıl yani? Hani şu 'Dördüncü Duvar' olayı var ya. İşte o burada kırılmış. Karakterler çizgi roman karakterleri olduğunun farkındalar. Ve buradaki diyaloglar gerçekten çok zekice yazılış. Bizim dünyamızı mı kastediyorlar kendilerini mi anlayamıyorsunuz. (Aslında anlıyorsunuz. Evet, ikisini aynı anda kast ediyorlar tabii ki ^.^) Ancak bunun ipuçları verilmişti. İlk etapta adamın göğsünden vurulmasına rağmen kurşunların kafasına gitmesi, arkaya değil öne düşmesi ve bir çocuğun Wild Children isimli bir çizgi romanı okurken görmemiz, hepsi birer ip ucuydu. Sabahtan beri boşuna iyi bir grafik roman demiyorum.Şunun şurasında Dördüncü Duvar'ı kırabilen kaç çizgi roman var? ^.^)



Yapılan metaforların 123456789 kez iyi olduğunu söyledim bir kez daha söyleyeyim. Hepsi cuk diye oturmuş. Ancak hepsinden güzeli zaman kavramını işlemeleri. Şimdi üst paragraftan ötürü bunu çok açamıyorum ama bu övmeyeceğim anlamına gelmez. Bir de yine üst paragraftan ötürü açıklayıcı olamıyorum ancak gerçekliği nasıl kaybettiğimize dair bir benzetmeleri var ki, tam bir sosyal medya eleştirisi. Yaaa bir çizgi romanda her halt olabilir mi? Olmuş işte ^^ 

Farkındayım, yazıyı artık toparlamam gerek. Sıfır beklenti ile okumaya başladığım, beni ciddi anlamda şaşırtan bir grafik roman olmuş. Akışı çok sağlam, bir anda bitiveriyor. Bazen manga okuduğumu hissettim ki ona da referans vermişler. ^^  Çizimleri yer yer çok iyi olmakla birlikte genel anlamda muhteşem de değil. Konu zaten yeterince iyi olduğundan çizimlere o kadar bakmıyorsunuz zaten ^^

Hiç çizgi roman okumamışsanız, korkmayın o anlamda sizi yormaz. Ancak felsefi okuma yapmamış olmak biraz zorlayabilir, onu bilemedim şimdi. 

Puan vermem gerekirse (yoo gerekmez): 7.8/10
Hadi gidin okuyun ^^
Hatcik



Share:

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumunuzu eksik etmeyin, her biri çok değerli^^