8 Temmuz 2016 Cuma

Rebetiko


Rebetiko
Avrupa çizgi romanına taktım bu aralar. Yine Fransız ekolünden gelen, David Prudhomme tarafından yazılan bu grafik roman hakkında çiziktirmeye geldim. Söylemeliyim ki, ilginç bir grafik roman bu. BD diye tabir edilen çizgi roman kültürünün içinde ancak farklı bir yere de sahip olduğunu düşünüyorum.

Öncelikle, Rebetiko nedir? Bir müzik türünü ifade eder. Kökeni İzmir'de doğan, Yunanistan'da olgunlaşan bir müzik türü. 

Yaşadığımız nüfus mübadelesi sonucunda, buradan pek çok kişi Yunanistan'a gitmek zorunda kaldı. Malum, orada da kendilerine pek yer bulamadı bu insanlar. Türk yanlısı diye dışlandılar. Yani ne oralı olabildiler, ne buralı. Ancak Anadolu'nun kültürünün harmanlanması ile yarattıkları bu müzik gerçekten ilgi çekiciydi. 


Yıl 1936, Atina. Yunanistan'ın siyasi anlamda cidden sıkıntılı olduğu zamanlar. Baskıcı bir rejim söz konusu. Kraldan çok kralcı polislerin hüküm sürdüğü bir dönem. Bu dışlanan insanlar da hem dışlandıkları için hem de dönemin buhranından ötürü vaktini esrar, nargile, müzik üçgeninde geçiriyor bu insanlar.

Dönemin buhranından ötürü dedim. Aslında bununla alakalı olduğu kadar alakasız da. Şunu söylemek istiyorum: Yaşanan siyasi olaylar bu insanların umurunda değil. Çünkü yapmak istedikleri, haşır neşir olmak istedikleri tek şey müzikleri. Buzukileri ile doğaçlama bir şekilde yaptıkları müzik. Ellerinde olan tek şey de bu. Fazlasını da istemiyorlar. Aslında istiyorlar, esrar ve rakıya asla hayır demezler ^^ Bu açıdan I. Dünya Savaşından sonra ortaya çıkan Dadaizm'i anımsattı bana. Ürettikleri şeyler açısından konuşmuyorum tabii. Bahsettiğim şey bu iki oluşumunda yorgun ve ümitsiz insanların elinden çıkmış olması.

Müziklerine karışan bu 'Türklükten' ötürü devlet tarafından da istenmiyorlar. Yani sadece halk yönüyle bakmamak lazım olaya. Gerçi devlet ve halk birbirini besliyor ya, tavuk yumurta olayı anlayacağınız. 



İşte, belki de, bu boş vermişliğin temsili olarak bu müzisyenlerin bir hikayesine tanık olmuyoruz. Grafik romanı okumaya ilk başladığınızda hikaye verilecekmiş gibi bir hissiyata kapılıyorsunuz ancak sadece hayatlarının çok sınırlı bir kesimine şahit oluyorsunuz, hatta bir gününe. Buna bağlı olarak karakter gelişimi ve benzeri unsurları göremiyoruz. Amaç da o değil zaten, karakterlerin gelişimi olmaması gerek. Çünkü bu gerçek hayattan esinlenilerek yaratılan karakterlerin, bir gelecek amaçları, bir gelişim isteği söz konusu değil. Onların tek istediği özgürce Buzuki çalıp, Rebetiko (Sonradan Rembetiko olacak) denen müziklerini yapmak. Ah bir de nargile verirseniz, tabii ki hayır demezler. 

Mesaj vermek gibi bir kaygısı da yok grafik romanın. İşte bu yüzden BD'den farklı bir yönü var diyorum. Sadece tarihte yaşanan bu olayın arka planını göstermiş, Yunanistan'ın arka mahallelerinde yaşanan, bir zamanlar birilerini derinden etkileyen ve bizim sadece okuyabileceğimiz (dinleyebileceğimiz?) belki anlayabileceğimiz, en iyi ihtimalle empati yapabileceğimiz bir gerçekliği anlatıyor. 

Verdiği bir fikir yok deyip duruyorum ancak doğa kanunu bu: Siyah varsa beyaz vardır. İyilik varsa kötülük vardır. Yani vermek istediği bir fikir yoksa göstermek istediği bir şey vardır. Yani bir fikri vardır. Bu kavram karmaşaları hep iç içedir. En yüzeysel şeyde hayatın anlamını bulabilirsiniz, hiç belli olmaz. Merak etmeyin ne demek istediğime geliyorum. ^^

Baskıcı bir rejim varsa baş kaldırıyı, en azından bunun hissiyatını, engelleyemezsiniz. Burada da bunu görüyoruz. Faşist rejimin sansürleyerek oluşturmak istediği 'milliyetçi' şeyler (bunu sadece müzikle sınırlayamayız, ancak güzel bir örneklendirme olur) tam tersi bir etki gösteriyor. Bu müzik de tam tersini Anadolu etkisini kaybetmiyor. Sansüre ve her türlü otoriteye  (bu yeri gelir devlet olur, yeri gelir çoğul topluluk olur, yeri gelir azınlık olur)  karşı koyuyor ve Yunanistan'ın netameli sokaklarında varlığını sürdürmeye devam ediyor. İşte bu bir mesaj değilse 'mesaj' nedir ben bilmiyorum. Yani grafik roman açık açık "alın bu vermek istediğim şey" demiyor ancak alt metinleri gayet dolu. 



Sonuç olarak: Ruhani olarak vatansız kalan insanların başlattığı müziği anlatıyor. Onların baş kaldırışlarını, özlemlerini, ayrılık acılarını, hayata tutunma noktalarını... Okuyun, okutun. İlginç çizimleriyle size iyi vakit geçirteceğine inanıyorum.
Küçük bir not: Eğer okursanız, hayatımın grafik romanını okudum diyemeyeceksiniz. Ancak üzerinden vakit geçip sindirdiğiniz ve üzerine düşündüğünüz zaman değerli olduğunu anlayacaksınız. ^^

Bu arada Rebetlere ne mi oldu? Kimisi müziğinden vazgeçti, kimisi ömrünün sonuna kadar arka sokaklarda, tekkelerinde icra etmeye devam etti. Şanslı bir azınlık ise müziğini kayıt edebildi ve Amerika'da varlık gösterebildi. Şu an bir kesim tarafından sevilen ve saygı gösterilen bir müzik türü. Doğu kökenli Yunan Blues'u diye de okursanız, şaşırmayın ^^
Hatcik

Share:

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumunuzu eksik etmeyin, her biri çok değerli^^