29 Mart 2020 Pazar

Uzumaki | Junji Ito İncelemeleri



Uzumaki Manga İncelemesi
Junji Ito, bu bloga çizgi roman yazıları için gelen herkesin malumu olduğu bir isim. Uzumaki ise klasikler arasında. Aslında şu an bu yazıyı okuyucuya iletmek istediğim şeyler olmasından ziyade, blogumda yapmak istediğim bir arşiv fikri için yer alıyor. Yoksa eminim ki, Uzumaki hakkında bilmediğiniz pek de bir şey bu satırlarda yer almayacaktır. (Ya da belki alır, bilemem). Bu doğrultuda birkaç Junji Ito işini bu blogda görmeniz oldukça olası. Unutmadan yazı çokça spoiler ihtiva edecektir.

Şimdi başlayalım Uzumaki’ye. Junji Ito, Uzumaki’yi 1998-99 dönemleri arasında Big Comic Spirits’te yayımlıyor. Bunu unutmayalım, yazının sonraki kısımlarında bunu size hatırlatacağım. Bir süreç halinde yayınlanan bu çizgi roman serisi daha sonra üç çilt halinde ve ekstra bir bölüm ile İngilizce olarak Viz Media tarafından yayımlanıyor. Viz Media’nın edisyonunda ekstra bir bölüm de bulunmakta. Uzumaki yanılmıyorsam bizde de Gerekli Şeyler tarafından Türkçe’ye kazandırıldı.



Blogumu daha önce okuduysanız pek manga insanı değilimdir. Ancak iş korku janrına geldiğinde Japonya’yı oldukça başarılı buluyorum. Junji Ito da bu işin ustalarından biri. Kendisinin korku mangaları Avrupa’da ve Amerika’da da epeyce okuyucuya ulaşmış durumda. Burada bir de çok kısa korku janrına değinmek istiyorum.


Nedendir bilinmez insanlara korku filmi / hikayesi / çizgi romanı deyince “neden izliyor / okuyorsun ki, korkutmuyor” gibi tepkiler alıyorum. Yani, zaten beş yaşında değilseniz, korku filmlerinin / hikayelerinin sizi korkutmaması gerekiyor. Bunu neden bir tür olarak ele alamıyor insanlar anlamış değilim. Korku benim (ve benim gibi düşünen bir grup insan için) Mary Shelley’nin, Bram Stoker’ın, Edgar Allan Poe gibilerinin geliştirdiği, içinde belli temaları olan bir tür. Ben korku okurken beni korkutmasını beklemiyorum zaten, örnekse cadıları nasıl ele aldığına bakıyorum. American Horror Story’yi korkmak için mi izliyordunuz cidden? İşte bu yönüyle bakarsanız her şey aydınlanıyor^^ Bağlayacağım nokta ise, tabii ki, Uzumaki’nin de gece rüyalarınıza girmesini bekliyorsanız, öyle bir şey yaşanacağından oldukça şüpheliyim. En fazla gerilim hissi yaşatacaktır.

Kirie Goshima, Shuichi Saito
 


Asıl olayımıza geçmeden önce çok kısaca konusundan bahsetmek istiyorum. Kurōzu-cho küçük bir kasabadır. Hikaye lise öğrencisi Kirie Goshima’yı ve Kirie’nin erkek arkadaşı Shuichi Saito’yu merkeze alıyor. Shuichi, Kirie’ye Kurozucho’yu terk etmeleri gerektiğini, oradan hiç hoşlanmadığını söylüyor. Pek tabii ki Kirie erkek arkadaşını dikkate almıyor. Çok geçmeden Shuichi’nin babasının spirallere bağımlı olduğu ortaya çıkıyor. Shuichi’nin babası hipnotize olmuş gibi spirallere bakıyor, onları biriktirmeye çalışıyor. Çok geçmeden kendini spirale dönüştürerek ölüyor, işte bu noktadan sonra kasabada tuhaf olaylar görülmeye başlanıyor ve kasaba bir kıyamete doğru sürükleniyor.


Junji Ito’nun seçtiği konu ise oldukça ilginç: Spiraller. Direkt insanları okumaya teşvik edebilecek bir konu. Hikayenin gidişatı ise bölüm bölüm ilerlemekte. Yani biraz haftanın korku hikayesi mantalitesiyle ilerliyor. Tabii ki en sonunda ipler birleşiyor.


Junji Ito’nun çizimi klasik manga şeklinde ancak manga deyince akla gelen saç stilleri, kocaman gözler, abartı, absürt saç kesimleri ya da kıyafetler yok. Ito bazı yerlerde çizimlerini öyle güzel detaylandırmış ki, hayran olmamak elde değil. Bazı renkli kısımları olmasına karşın manganın siyah beyaz olması (ki zaten aslında mangalar genellikle siyah beyazdır) hikaye ile çok çok güzel bir uyum yaratıyor. Özellikle Junji Ito’nun “Body Horror” dediğimiz kısımlarda gösterdiği yaratıcılık beni benden aldı. Kan dökmeden spirali vücuda yerleştirerek ya da spirale dönüşmüş vücutlar ancak böyle aktarılabilirdi. Eğer Body Horror bir hikayede aşırıya kaçmadan kullanılabilirse gerçekten bir insan için gerici olabiliyor. İnsan beyni deforme olmuş / mutasyona uğramış bedenlerden korkuyor, daha doğrusu empati yeteneğimiz sayesinde doğal olmayan anatomik bozulmalardan oldukça kolay etkileniyor. Junji Ito’nun groteskliği de bu doğrultuda oldukça başarılı. 

Uzumaki korku ögeleri




Hikayenin grotesk olduğunu yukarıda söyledim, ancak sadece bununla bitmiyor. Yer yer kara komediye de giriyor Ito. Bazen toplumsal bir ders veriyor, hatta bazen okuyucuyu yargılıyor. Burada özellikle salyangoza dönüşen öğrenciler hakkında konuşmak isterim. Yazılarımı yazmadan önce yabancı forumlara bir göz atarım, düşüncelerimi kıyaslayabilmem için iyi bir yol. Gördüm ki, insanların üzerinde “oldukça rahatsız ediciydi” diye konuştuğu kısımlardan biri de salyangoza dönüşen öğrencilerdi. Gerçekten niye bu kadar insanları gerdi bu durum?


Nedeni, aslında üst paragraflarda söylediğim şey, yani Junji Ito, nefret duygusunu ortaya çıkarmak için hem estetik, hem anlatı, hem de body horror tekniğini birleştiriyor. Yani salyangoza dönüşmüş öğrenciler, mutasyonlarından sonra hala daha bedensel (saç şekli vesaire) özelliklerini taşıyordu. Bu da okuyucunun daha da fazla empati duygusunu geliştirmesine sebep oluyor. Hatta okuyucunun direkt olarak kendini o çocukların yerine konması amaçlanıyor, haliyle bu hikaye de okuyucu için oldukça zor bir hâl alıyor.

İkincisi, Junji Ito'nun toplumsal normları, insan davranışını (pattern'lerini) öngörebiliyor olması. Yani okuyucu olarak vereceğimiz olası tepkiyi Junji Ito biliyor, haliyle hikayesini de -bahsettiğim body horror tekniğiyle- buna göre şekillendiriyor. Aslında bu kısmı oldukça uzun uzadıya irdeledim, lakin bu bir blog yazısı olduğundan bu kadar detaylandırmanın hoş olmayabileceğini fark ettim. Özetle şunu söylemek istiyorum, Junji Ito okuyucunun hikayede aktif yer almasını sağlıyor, bu sadece okuyucunun kendini salyangoza dönüşen öğrencilerin yerine koyması dolayısıyla değil, gerekse öğretmenleri üzerinden de toplumsal mesaj veriyor. Hatta ilerleyen bölümlerde kannibazlime de dokunuyor. 

uzumaki body horror



Manganın aldığı eleştirilerden biri de karakterlerin çok hatırlanır olmaması. Bu konuda okuduğum şeylere hak vermeden geçemeyeceğim, Shuichi ve Kirie hariç aklınızda kalan karakterlerden ziyade aklınızda kalan sahneler oluyor. Bu doğrultuda hikayenin uzunluğu da eleştirilmiş. Buna da oldukça hak veriyorum, sineklere dönüşen kadınlar gibi bazı bölümler olmasa da olur. Ancak bu zamanında sayı sayı yayımlanan bir manga olduğu için o kadarı da olur tabii ki. Kaldı ki, “haftanın korkusu” şeklinde ilerlemesi manganın kısmen fantazmagorik olan yapısına katkı sağlıyor.


Mangada en sevdiğim şeylerden biri de genelden özele gitmesi. Oldukça bireysel bir durumla başlayıp son bölümde post-apokaliptik bir hikayeye evrildi. Tabii manganın sonu muğlak bulunabilir. Ama bu iki duruma yorulabilir:


İlk olarak hikayenin çok açık bir şekilde sonlanmamış olması bilerek yapılmış bir belirsizlik olabilir. Belirsizlik durumunun da korku janrındaki yerini biliyoruz.



Diğer bir seçenekse Junji Ito’nun sonunu Taoizm’e bağlaması. Yanılmıyorsam (ki yanılıyorsam düzeltin) her şey Tao’dan gelir ve Tao’ya geri döner. Tao evrenin düzenidir ve kendiliğinden var olmuştur. Öte yandan Tao hiçliğe sürükler. Her nesne evrenin özünü barındırır. Yani oldukça değiştirilmiş bir şekilde spiral Tao gibi düşünülebilir. Kasabadaki herkes spiralin bir parçası olur yani herkes spirale döner. Spiralin her yerde çıkması, hatta insan vücudunda olması da bunu işaret ediyor olabilir. Spiral zaman zaman ortaya çıkmaktadır (yani aslında hep oradadır) ve insanları hep hiçliğe sürüklüyor. Ekstra bölümde de spiralin gökyüzünde gözükmesi (yani her yerde) buna yorulabilir. Bu arada ekstra bölümü de oldukça sevdim.


İncelemenin sonuna gelirken Junji Ito’nun etkilenmiş olabileceği birkaç resimden bahsetmek isterim. Öldükten sonra, her yerde ortaya çıkan Shuichi’nin babası (yani onun ifadesi) Edvard Munch’ın Skrik (yani Çığlık) tablosunu andırıyor.


Hikaye başlarken Kirie’nin uzaktan deniz fenerini izlemesi David Caspar Friedrich’in Der Wanderer über dem Nebelmeer isimli tablosunu andırıyor:

                   




Zaten Friedrich’in bu tablosu sinemada da çok kullanılan bir metafordur. Tablonun pek çok yorumu var, misal olarak: kendi üzerine düşünme, bilinmeyen geleğe dair bir metafor, insanın doğa karşısındaki küçüklüğü gibi yorumlanan bir tablo. Haliyle tabloya bu kadar çok gönderme yapılması şaşırtıcı değil. Öte yandan şurada açık bir şekilde Van Gogh’un Starry Night’ından bir etkilenme görülüyor:


Sonuç olarak Uzumaki’yi okumadıysanız (özür dilerim bayağı spoiler yediniz benim yüzümden) manga okuru olmasınız dahi okumanızı mutlaka önereceğim bir manga. Korku üzerine bir şeyler okumayı seviyorsanız zaten hiç durmayın derim.


Share:

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumunuzu eksik etmeyin, her biri çok değerli^^