22 Mart 2020 Pazar

Snotgirl

Snotgirl 2016’da Image Comics’ten çıkarılmaya başlamış ve hala yayımlanmaya devam eden bir çizgi roman serisi. Yazarı Seconds ve Scott Pilgrim’den tanıyacağınız Bryan Lee O’Malley, çizeri ise Leslie Hung.


Serinin konusu şöyle: Lottie oldukça ünlü bir moda blogger’ıdır ve küçük arkadaş çevresiyle, eski erkek arkadaşı arasında gidip gelen bir hayatı vardır. Bununla birlikte alerjilerle uğraşan bir kızdır. Bir gün alerjisi sebebiyle doktorunu ziyaret eder ve tam da o sıralarda yeni bir kızla tanışır. Caroline. Caroline’da onun sahip olmak istediği her şey vardır. Bir gecede, Lottie’nin sosyal medya etrafında şekillenen suni hayatı başka bir yöne kayacaktır.



Peki gerçekten böyle mi?



Bryan Lee O’Malley benim Seconds’tan ötürü sevdiğim bir yazardı. Seriye başlarken de oldukça büyük bir beklentiyle başladım, güzel bir sosyal medya eleştirisi okuyacağıma inanıyordum. Nitekim öyle olmadı.


Özellikle, Lottie çıt kırıldım diye tabir edilecek cinsten, oldukça sorunlu bir kız. Hikayeye göre bu kızın anti kahraman portresi çizmesi gerekiyor, ancak karakterin derinliği, tıpkı diğer karakterler gibi, asla yok. Hadi diğer karakterin ince düşünülmüş olmasını beklemeyebilirsiniz (Ne alaka, ben beklerim) ancak en azından baş kahramanın bir altyapısı olması gerekir ki, yok.


Bu durum diğer karakterlerde de böyle, iki tane arkadaşı var ancak olmasalar da olur, hikayeye asla bir katkıları yok. Klişe olarak bir de Lottie’yi stalklayan bir kız var, mantığa uymayan durumlar içinde yazılmış, Lottie’nin -güya- karşısında yer alacak karakter Caroline desen, onun da bir amacı yok.



Hikaye tamamen cliffhanger’la ilerliyor. Sıkıntıdan patlayacağınız noktada bir olay vuku buluyor ve siz de diğer sayıya geçiyorsunuz. Pek tabii ki bu “olaylar” çözümlenmiyor, başka bir cliffhanger üzerinden seri ilerlemeye devam ediyor. Kastettiğim şey merak unsurlarının bir zincir oluşturması ve ilerleyen sayılarda bunların mantık çerçevesinde çözülecek olması değil, bayağı bayağı mevzuların üzerinden üstünkörü geçilmesi ve okuyucunun mevzuyu artık merak etmiyor hale gelmesi. Hikayede bir gelişim yok, Lottie’nin paranoyaklaşması üzerinden ilerliyor ancak ortada psikolojik bir çözümleme de yok. Bu da serinin negatif bir yön kazanmasına sebep oluyor.


Serinin sanat tarafı da benim için tatmin edici değil. Amerikan çizim tekniğiyle ilerlese de Manhwa’ya (Kore çizgi romanı) kaçan bir yönü var, bazen de Manga’larda bir şeye dikkat çekmek için kullanılan arka planlar kullanıldığını fark ettim. Yanlış hatırlamıyorsam daha önce de söylemiştim, ben bu Comics & Manhwa birleşiminden çok hoşlanmıyorum. Çizgi romanın, sanat yönünde o kadar da geleneksel tonda kalmasını savunan biri değilim, pek tabii ki bu türler birbirine girecek ve birbirini etkileyecek. Ancak işte bu üç (hadi Manhwa ve Manga’yı çok da farklı bulmayanlar için iki diyelim) türün tonu birbirini tutmayınca ortada bir harmoni olmuyor ve bu da beni zaman zaman rahatsız ediyor. 




Beni asıl düşündüren şey bu serinin neden bu kadar tutmuş olması. Öyle ki incelemem için bile istek geldi. Çizgi romanları incelemeyi meslek edinmiş büyük siteler vardır bilirsiniz, oralarda bu seri bir de yüksek puanlar almış. Evet, seri “çok leş, okunmaz bu” demiyorum, pek ala bundan daha kötü çok fazla şey okudum, ancak bu kadar popüler olması da bir noktada şaşırttı.


Seri O’Malley’nin ilk aylık çizgi roman çalışması, bu noktada yukarıdaki eleştirilerimin nereden geldiğini anlayacaksınızdır. Lakin üzgünüm ki, bu çizgi roman serisi ne iyi bir sosyal medya eleştirisi, ne de buna denk gelen serilerden ayrıştırıcı bir yöne sahip. Öyle ki, 11. Sayıda bıraktım ve incelemem için üzerine tekrar düşündüğümde neredeyse hiçbir şey hatırlamıyordum. Çizgi roman sektörü öyle bir yana evrildi ki, artık bir çizgi romanı iyi diye anabilmem için en azından hafızamda bir iz bırakmasını bekliyorum.


Kimlere öneririm: Çizgi romana yeni başlamış, bağımsız bir yayın okumak isteyen ve “gizem, sosyal medya, kızsal mevzular” gibi konuları aynı anda işleyen bir çizgi roman okumak isteyenlere (ki bu kombinasyonun bir araya gelmesi zor diye düşünüyorum. )


Kimlere önermem: En basitinden Ed Brubaker, Brian K. Vaughan gibi şu iki isim tanıdık geliyorsa, üzgünüm size göre değil.


Sonuç olarak, Bryan O’Malley bu sefer ciddi bir hayal kırıklığı yaşattı. Belki de benim beklentim çok yüksekti, bilemeyeceğim artık. Hadi bu yazı da bir öneri de yapayım, bu seri yerine Unfollow'u okursanız daha keyifli ve kaliteli bir okuma yapacağınıza emin gibiyim. 

Mart 2020'den selamlar! Bu yazıyı çok çok uzun zaman önce yazmıştım ve açıkçası yayımlamak gibi bir niyetim yoktu. Sağda solda birkaç internet ünlüsünün seriyi okuyun diye paylaştığı için yayımlamaya karar verdim. Bu arada yeni incelemeler geliyor. Yine uzun süre önce yazdığım ve paylaşmadığım birkaç yazı var, büyük ihtimalle onları da paylaşırım. Tom King Batman'ine gelecek olursak seriyi incelemeye devam etmeyi düşünmüyorum. Yazdığım ama yayınlamadığım birkaç yazısı var gerçi, belki onları yayımlarım. Ancak yeni DC yazıları gelecek, en azından planlarım o yönde. Ancak DC çizgi romanlarından önce blogdaki çizgi roman incelemelerinin biraz farklı bir yöne kaymasını istiyorum, bu sebepten farklı ülkelerin çizgi romanlarını görebilirsiniz (: Yani en azından böyle umut ediyorum^^
Kendinize iyi bakın, evden çıkmayın. Karantinanızın en verimli şekilde geçmesi dileğiyle (:
Hatice


Share:

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumunuzu eksik etmeyin, her biri çok değerli^^