5 Eylül 2020 Cumartesi

The League of Extraordinary Gentlemen




The League of Extraordinary Gentlemen 1999 yılında America’s Best Comics (şimdilerde DC Comics) çatısı altında yayımlanan, Alan Moore’un yazdığı ve Kevin O’neill’in çizdiği bir çizgi roman serisi. Daha sonra bir şekilde devam çizgi romanları gelse de bu yazıda mevzu bahis olan, altışar sayılık ilk iki cilttir. Bu iki cildin ciddi manada yetişkinlere yönelik olduğunu da söylemek gerek. Eser geçtiğimiz dönemlerde Türkçeye de kazandırılmış durumda.


Alan Moore, çizgi romana aşina olan herkesin malumu olduğu bir isim. Watchmen, V for Vendetta, Swamp Thing, From Hell ve The Killing Joke gibi işlerini okuyanlar az çok nasıl bir tonda yazdığını bilir. Kendisi grafik roman türünün gelişimine katkı sağlamış, çizgi romanların edebi olarak ele alınabilmesinde rol oynamış yazarlardan. Yani hem süper kahraman janrında hem de farklı hikâyeler söz konusu olduğunda Alan Moore o işin hakkını edebi olarak verebilen nadir yazarlardan.


Çizgi roman dünyasında farklı karakterlerin aynı kurgu içinde yer almasına alışığızdır. Peki ya edebi karakterlerin? Hem de çizgi roman düzleminde?


Alan Moore tam olarak bunu gerçekleştiriyor. Victoria dönemi karakterlerini bir araya getirip, dönemin dergi formatında ve üslubunda bir çizgi roman ortaya koyuyor. Bram Stoker’ın Mina Harker’ını, Robert Louis Stevenson’ın Dr. Jekyll / Mr. Hyde’ını, Jules Verne’in Captain Nemo’sunu, H.G. Wells’in Invisible Man’ini ve son olarak Henry Haggard’ın Allan Quatermain’ini bir araya getiriyor ve bir Sherlock Holmes hikâyesinin merkezine oturtuyor.


Çizgi romanın konusu şöyle; 1898 Londra’sında, Mina Murray, “M” lakaplı bir şahsiyete çalışan Campion Bond tarafından “Menagerie” üyelerini toplaması için görevlendirilir. Mina Murray tarafından toplanan grup (Allan Quatermain, Henry Jekyll/Edward Hyde, Captain Nemo, Hawley Griffin) kendilerini, daha sonradan Mycroft Holmes’ün de dahil olacağı, boylarını aşacak olaylar silsilesi içinde bulacaktır. 




Alan Moore sadece bu karakterleri bir araya getirmekle kalmıyor, seri boyunca bir sürü gönderme ve edebi imada bulunuyor. Victoria dönemi İngiltere’sini çok başarılı bir şekilde yansıtıyor ve dönemin karanlık tonu Alan Moore’un stili ile çok güzel uyuşuyor. Tabii karakterler viktoryen dönemde geçse de Alan Moore her birini oldukça modern bir şekilde ele alıyor. Karakter gelişimleri burada ön plana çıkıyor. Karakterlerin köken hikâyeleri ya hiç verilmiyor ya da çok az ima ediliyor, Alan Moore adeta bu karakterleri alıp istediği gibi bir son yazıyor. Burada Henry Jekyll’ın, Edward Hyde’a pürüzsüz dönüşümü, daha doğrusu Jekyll’ın yok oluşu iyi bir örnek olacaktır.


Öte yandan Alan Moore’un karakter kurgulaması Watchmen’le bir paralellik gösteriyor. Yani genel olarak kahramanlık ve kahramanlık anlayışını sorguladığı bir yapısı var. Sözgelimi, karakterler kendilerini bir takımda buldular diye hayran olacağımız hareketler sergilemiyorlar. Tam tersi karakterlerin özünde bulunan bütün kötü özellikleri sergiliyorlar.


Seri genel olarak kahramanların kendini alternatif bir Sherlock Holmes hikayesinde bulması olarak başlasa da özellikle ikinci ciltle birlikte çizgisi Steampunk’a yahut viktoryen fütürizme kayıyor.


Bir çizgi roman önerisinde odadaki filden bahsetmek de gerekir. Seri okunması kolay bir seri değil. Başlangıcından sonuna kadar Edgar Allan Poe’dan Herman Melville’e kadar bir sürü gönderme ile dolu olan bir seriden bahsediyoruz. Arka plandaki göndermeleri anlamak okuyucunun hedefi olmasa bile, okuma keyfinin belli bir yerde olması için baş karakterlerin geçtiği eserlerin okunmuş ya da en azından hikayelerine hâkim olarak çizgi romanı okumaya başlamak gerek.


Diğer bir etmen ise Alan Moore’un kendi stilini çok yoğun bir şekilde uygulaması. Yani Alan Moore’un diğer işlerine aşina olmak gerek. Bir yanda aksiyon olurken diğer yanda toplum eleştirisi görebiliyorsunuz. Bunun yanında Alan Moore da bazı yerler de metninin anlaşılmamasını istemiş, okuyucuyu Kevin O’Neill’in çizgileri ile baş başa bırakmış, yer yer çevrilmemiş metinler görmeniz bu sebepten. Yani halihazırda dönemin tefrika formatıyla bir çıkarılan serinin, yoğun Alan Moore’un anlatımıyla birleşmesi ve Kevin O’Neill’in çizim stili ile birleşince oldukça dikkatli ve belki yavaş bir okuma gerektiriyor.


Son olarak ise, seriyi sevmeyen azımsanamayacak bir kitle de var. Çizgi romanın yer yer oryantalist, ırkçı, cinsiyetçi ve pornografik olduğu kısımlar var. Serinin bu yanı eleştirilse de Alan Moore aslında dönemin ögelerini hikâyeye serpiştirmiş durumda. Bu sebepten aslında dönemin yozluğu da verilmiş denebilir.




Özetle, Victoria dönemi kurgularını ve Alan Moore’un diğer işlerini de az çok seven okuyuculara tavsiye edilir. Yani mevzu bahis kitapları hali hazırda seviyorsanız, bilimkurgu ve korku ögeleriyle bezenmiş bir viktoryen kurgusu fikri size çekici geliyorsa, karakterlerin Alan Moore’un modern bir bakış açısıyla yorumlamasını merak ediyorsanız, yolunuzun bu çizgi romanla kesişmesi gerek.

P.S. Bu bir tanıtım yazısından biraz fazla olsa da The League of Extraordinary Gentlemen'ı hakkıyla incelemiş olmak için bundan çok daha fazlası gerek. Daha detaylı bir yazı isterseniz, karakterlere ve kurguya daha da odaklanan spoiler ihtiva eden ikinci bir yazı yazabilirim. Onun haricinde kendi yakaladığım edebi göndermelerin bir listesini yapabilirim ancak benim yapabileceğim listenin içereceği bilgilerden çok çok daha fazlası internette mevcut. Olsun sen yaz derseniz, neden olmasın. Yaz demezseniz yazmam ama işim gücüm mü yok asdfghsxjshvsv (:

Kendinize iyi bakın! (: 


Share:

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumunuzu eksik etmeyin, her biri çok değerli^^