10 Temmuz 2020 Cuma

DCeased



DCeased çizgi roman incelemeDCeased Mayıs 2019’dan bu yana Tom Taylor’ın yazdığı bir seri. Serinin altı sayısı yayımlanmış durumda, buna ek olarak da DCeased: Unkillables’ın üç sayısı ve DCeasead: A Good Day to Die yayımlandı. (Burada bir not geçmek isterim: Ben bu yazıyı yazdığımda henüz bu sayılar çıkmıştı. Ama şu an daha güncel  sayılar da var ve bu yazı onları kapsamamakta. Vakit ayrırabilirsem onları da incelemek isterim. İyi okumalar!) Yani hikâye devam ediyor. Konusu ise kısaca şöyle:


Birlik üyeleri Darkseid ile çarpışmaktadır, dahası bu kavgayı yenmişlerdir. Ona gezegenine geri dönmesini ve bir daha Dünya’ya gelmemesini söylerler ancak Darkseid buna karşı gelmez. Bir daha Dünya’ya gelmeyeceğini çünkü buradan istediğini aldığını söyler. Bunun üzerine Batman Cyborg’un kayıp olduğunu fark eder. Darkseid, Cyborg ile dünyaya teknolojik bir virüs yayıyor. İnsanlar telefonları, bilgisayarları ya da televizyonlar ile bu virüsü kapıyor ve bir çeşit zombiye dönüşüyorlar. Anlaşılacağı üzere kahramanların birçoğu da bu virüsten nasibini alıyor.



DCeased apokaliptik bir konseptle ilerleyen bir çizgi roman serisi. Aslında çok aşina olduğumuz öğelerle başlangıcını yapıyor; Batman işkilleniyor, takım arkadaşları Cyborg’u takip ettiği için onu eleştiriyor; sonuç olarak Batman haklı çıkıyor ve olaylar ilerliyor. İlk sayıda aslında daha önce anlatılmış bir hikâyenin tekrar yazıldığı izlenimini verse de Tom Taylor ikinci sayı ile birlikte (hatta daha ilk sayı bitmeden) çok iyi bir iş ortaya koymaya başlıyor.



Tom Taylor Injustice ile bilinen bir yazar. Injustice de zamanında büyük ölçüde sevilen bir seriydi. Diğer işleriyle de kıyaslandığında, DCeased’in tonu Tom Taylor’ın çok da uzak olduğu bir konsept değil. Ayrıca Tom Taylor karakterlerin doğasını oldukça iyi kavramış bir yazar. Seri oldukça akıcı ilerlemekle birlikte, karakterlerin davranışları da büyük ölçüde onlardan beklediğimiz gibi. Yani, karakterlerin işlenişi bağlamında, okuyucuyu şaşırtan ya da mantığa ters olan durumlar yok. Tam tersine diyaloglar oldukça iyi yazılmış, hikayeleme sade ama tam da bu sebepten akıcı.



Tom Taylor dallanıp budaklanacak bir hikâyenin her taşını özenle koyarken, bu büyük hikâye içinde çok kişisel anlara sahip hikayeler anlatabilmekte. Örnek vermek gerekirse, Batman, Alfred ve Damian ile çok güzel sahneler varken, öte yandan Jon, Clark, Jonathan – Martha Kent duygusallığı görülüyor; ya da, Jon ve Damian’ın arkadaşlığı ile içiniz ısınırken, bir yanda başarılı bir body horror görülüyor ve Olliver’ın gereksiz esprilerine gülüyorsunuz. Arka planda işlenmekte olan modern zaman eleştirisi de cabası.





Özel olarak karakterlerden bahsetmek gerekirse, Superman’in karakterizasyonunu çok sevdim. Tom Taylor kesinlike kendi başına bir Superman hikayesi yazabilir. Poison Ivy ve Harley denklemi çok güzel oturmuş. Dinah’ın, yeni güçlerine alışmasına gerek kalmadan aksiyona girebilmesi eleştirilebilecek bir nokta olsa da Black Canary’yi, başka bir kahraman olarak görmek hoş bir detay. Kötü karakterlerin, -özellikle Unkillables’ta- hikâyede kullanılma şekline bayıldım, esasen bazı büyük karakterlerin aradan çıkması ve hikâyenin DC’deki diğer karakterlere de yönelebilmesi fikrine çokça sıcak yaklaşıyorum. Çünkü bu yazarların daha da yaratıcı olabilmesine olanak sunuyor.



Sonuç olarak belki hikâyenin teması aşina olduğumuz bir konsept ancak karakterlerin ve DC’nin elementlerinin başarılı ve istikrarlı bir şekilde kullanılması seriyi öne çıkarıyor. Doğal ve sade hikâye anlatımı ile de oldukça hızlı okunan bir hikâye çıkmış ortaya. Umarım ki gelecek sayılarda da çizgisini bozmaz ve güzel bir kıyamet senaryosu okumaya devam ederiz. Son olarak, serinin çizimleri ve renklendirmesine de değinilecek olursa, büyük ölçüde başarılı denebilir.
Share:

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumunuzu eksik etmeyin, her biri çok değerli^^