18 Ağustos 2017 Cuma

Kafka (1991)

Eh malum, blogumun beşinci yılı olduğundan, nostalji yaparak Kafka ile ilgili bir şey yazmak istedim.Bu doğrultuda 1991 yapımı bu filmi seçtim, kendimi mi kıracağım yani? Hiç!

Kafka, Steven Soderbergh’in yönetmenliğinde, Jeremy Irons’ın başrolünü oynadığı, 1991 tarihli bir film. Hatırlatmakta fayda var; filmin renklerinin yüzde doksan beşi siyah beyaz. Siyah beyaz filmleri izlemeyenleri şimdiden uyarmakta fayda var. ^^(Yapmayın böyle şeyler, ayıp :d)

Yazı spoiler içerecektir; uyarmadı demeyin.

Konusunu da verip esas olayımıza geçelim: Kafka'nın mesai arkadaşı Eduard Raban ölmüştür. Cesedi Kafka teşhis eder, ölümünün intihar olduğu düşünülmektedir. İntihar mevzusu ile kafası karışan Kafka, çok yakın zamanda durumun böyle olmadığını keşfedecek; dahası kendini hiç alakası yokken akıl almaz olayların içinde bulacaktır.

Öncelikle söylemekte fayda var, bu Franz Kafka’yı –en azından doğrudan- anlatan bir film değil. Kafka’nın kişiliğinden ve eserlerinden (yoğunlukla Dava ve Şato) esinlenilerek oluşturulmuş bir evrene ve karakterlere sahip. Dolayısıyla filmle ilgili aklınıza ilk gelen şey bir biyografi olmasın; Franz Kafka’ya dair biyografik noktalar taşıyan bir kurgu bu. Evet, basbayağı bir kurgu filmi.

Kafka, işçi kazaları ile ilgili bir sigorta şirketinde çalışan; hamam böceğine dönüşen bir adamla ilgili bir hikâye yazan, babasıyla ilgili sorunları olan ve hayata döneminden biraz daha farklı bir açıdan bakan biridir.

Tabii, filme sadece bir kurgu gözüyle de bakarsanız “kötü bir polisiye” de demeniz kuvvetle muhtemel. Filmin bir gerilim ve polisiye olduğu doğru ancak Kafka’nın yaşamını ve eserlerinde verdiği alt metinleri ve hatta dönemi de bilmek gerek. Çünkü film bunlar üzerinden anlatacağını anlatıyor.

Theresa Russell, Jeremy Irons (Kafka 1991)

Dava ve Şato’nun üzerinden bir kurgu oluşturulmuş; ve başta bürokrasi olmak üzere, (Kafka’nın hukuk geçmişini unutmamak gerek), adalet sisteminin eleştirisi yapılmakta, toplumun yarattığı sözlü ve yazılı olmayan “sosyal normların” ve insanın bilinçli bir şekilde yapmadığı kendi içindeki sorgulama sisteminden tutun da, dönemin paranoyasına kadar her şeyi bulmak mümkün.

Bu konunun üzerinde özellikle durmak istiyorum; Kafka tam olarak ne olup bittiğini anlamasa da, ilginç bir şekilde olup bitene de ayak uydurması ve aslında kendinin bile çok da farkında olmadığı paranoya oldukça iyi bir şekilde verilmiş. Dava ve Şato’yu okuyanlar direkt duruma aşina olacaktır zaten.



Dönem, dönem, dönem… Alman Ekspresyonizmi filmde çok rahat bir şekilde kendini hissettiriyor. Özellikle duvarlardaki dışavurumcu göndermeler aklımda kalan detaylardan, pek tabii oldukça hoşuma gitmişti. Filmi yeni izlemedim onun için direkt buraya göndermeyi aktaramıyorum ancak izlerken bu konuda dikkatli olmanızı tavsiye ederim (Yazar burada, bir miktar tembel bir blogger olduğunu aktarıyor) Yine diyaloglardan birinde Kafka’nın modernizmine yapılan işaret harikaydı.

Filmin en sevdiğim yönü ise Kafka’nın Şato’ya ulaşınca yaşadığı kısımlar. İşte filmin renkli olan yüzde beşlik kısmı burası: bir anda oldukça sürrealist bir havaya giriyoruz. Bu, yine göndermelerle desteklenmiş; Rene Magritte’in tablolarına olan göndermeler harikaydı. Filmin siyah beyaz olan kısmında da Magritte’e gönderme vardı zaten. The Menaced Assassin ve The False Mirror tablolarına gönderme olduğuna emin olmakla birlikte; The Mysteries of The Horizon, The Musings of the Solitary Walker, Pandora’s Box ve A Friend of Order tabloları da aklımdan geçmedi değil. Ancak bu ikinci kısımda saydığım eserlerden emin değilim, sanırım her melon şapkalı adamı Magritte’e bağlama hastalığına yakalandım :d Olsun, yine de söyleyeyim dedim.



Filmimizin sonunda Kafka, Gregor Samsa’nın yapamadığı dönüşümü yapmış gibi hissettim; Kafka “intihar” olduğunu söyleyerek, Samsa’nın aşamadığı yabancılaşmayı aşmış, topluma ayak uydurmuş gibiydi. Ancak bu sefer de onun sonunu getiren bu mu oldu? Kafka’nın hastalığının ortaya çıkışıyla sonlanıyor film; ölümü gösterilmese de ben bunun yukarıda söylediğim gibi bir metafor olduğunu düşünüyorum. Özellikle mektup sahnesi oldukça iç burkan sahnelerdendi.

Son olarak, bu film aslında oldukça fazla eleştirilen filmlerden biri. Eleştirilen yönü ise Kafka’yı ve eserlerinin derinliğini verememiş olması yönünde. Evet, filmin çok çok zayıf yönü var ve ben de “hayranı” değilim. Ancak dürüst olalım; hangi adaptasyon, Kafka’nın verdiğini verebilecek? Bunu yapmak o kadar kolay olsaydı Kafka zaten Kafka olmazdı. Tabii ki her daim daha iyisi yapılabilir ancak ben filmde, Kafka’yı ve eserlerini içselleştirenlerin, mutlaka seveceği noktalar bulacağını düşünüyorum. Özellikle Dava ve Şato’yu okumuşsanız mutlaka izleyin derim, bu eserleri –pek ihtimal vermiyorum ama- sevmemiş bile olsanız göz atın bence.

Hah bu arada, az kalsın unutuyordum! Max Brod’un kim olduğuna çok dikkat edin efem, buraya kadar dev spoiler vermiş olabilirim ancak bunu keşfetme keyfinizi hiç edecek değilim! (:


Her şeye rağmen Jeremy Irons'ı Kafka olarak izlemek müthiş <3<3<3


Share:

1 yorum:

  1. Çok güzel bir inceleme ve yorum yazısı olmuş, tebrik ederim. Filmi seyretmedim ama bulduğum ilk fırsatta...

    YanıtlaSil

Yorumunuzu eksik etmeyin, her biri çok değerli^^