29 Mayıs 2016 Pazar

Çukur

"Hepimiz bir çukurdayız fakat yıldızlara bakar bazılarımız" demiş Oscar Wilde. Ya da onun gibi bir şeydi, tam hatırlayamıyorum. Aslında şu an ne yazacağımı bilmiyorum. Midem sırtıma yapışık, sigara içmekten bîtâb düşmüş bir halde, göz altı morluklarımla bilgisayara öylece bakıyorum. Bir şeyler yazmam lazım, beynime akın eden düşünceleri hafifletmem lazım. Susmuyorlar, asla, durmuyorlar.

Chihiro gibi, kâbus gördüğümü düşünmek istiyorum. Ancak gerçek olduğunu anladığımda, Chihiro olmuyorum; olabildiğim tek karakter noface.
Kendi benliğimi ararken varoluşumu silikleştirdim. Ben neyim, kimim, ne istiyorum bilmiyorum. Birinin yardımını bekliyorum. Ama benim Chihirom gelmiyor. Bekliyorum, gelmiyor. İşte burada yine Oscar Wilde'a bağlıyorum; bu çukurdan çıkmak mümkün değil ve ben yıldızlara bakmak yerine kendi karanlığımda kayboluyorum. Görünüşe göre şu an bu dünyadayım. Olmak istemesem de buradayım. Peki asıl soru şu: Burada olmaya devam edeceksem ne yapmam gerekiyor? Hakikaten, ben neden buradayım? Açıkça bir faydam yok, hatta her gün içtiğim sigaralarla havaya, çevreye zararım var. Yaratılışımdaki büyük amacı merak ediyorum ama problem şurada: Öyle bir şey yok, hiç olmadı.

Sıfatlarım değişebiliyor. Varoluşçu oluyorum, Pragmatist oluyorum. Ancak bir şey değişmiyor: inançlı olmam. Eğer detayları normal bir insanın geçirdiği mantık süzgecinden geçirebilseydim, belki inançlı bile olamayacaktım. Ancak gerçek şu ki, inanmaya ihtiyacım var. Bu dünyadaki pisliğin bir yerde sonlanacağına ve sonuçlandırılacağına inanmam gerek. Her şeyin bir nedenler - sonuçlar silsilesinden geçtiğine bariz bir şekilde inanıyorsam, eylemlerimin bir adalet terazisinden geçeceğine de inanmam gerek. Bunca yaşadığım ve yaşattığım kötülüğün bir şekilde sonuçlanacağına inanmam gerek. Rasyonel bir insan değilim ve bunun için tek minnettar olduğum nokta da bu. İnanmaya ihtiyacım var. Yoksa toptan bir çöp olacağım.

İşte bu kadar da basit bir insanım aslında. Sevdiğim şeyler, yapmak istediğim meslek, inancım, hep aynı şeyin etrafında toplanıyor: Adalet. Bir adalet düzeni olmalı. Bu kadar da çıkarcı bir insanım gördüğünüz üzere.

Bazı dönemlerde beynim hep bir sinyal göndermiştir bana. "Sıçtın, sıvamak üzeresin. Kendini topla." diye. Ne zaman stresli ve depresyonda olsam kusuyorum. İstemsizce, kusuyorum. Genelde bu uyarıyla bir şeyleri daha iyi hale getirmeye çalışırım. Kendimi kandırırım daha doğrusu: Bak Hatice, kuşlar, böcekler, arkadaşların...

İşin kötüsü en yakınımdakiler bile ne kadar hastalıklı bir beyne sahip olduğumun farkında değiller. Öyle bir hâl düşünün ki, asla yukarı çıkmak için çabalamıyor. Aksine, dibe düşmek için her türlü bahanesi mevcut.

Her neyse, yine saçmalamakta zirveye oynadım. 20 yaş bunalımlı Hatcik bildirdi.

"Bütün yolların sonu aynı kapıya çıkar. Hayal kırıklığı..." -O. Wilde, Dorian Gray'in Portresi
Share:

4 yorum:

  1. Sigara varsa işler biraz yaş, bence bırakmalısın. :)
    "En büyük kötümserlik, aldatıcı iyimserliktir"- Marx
    "Yanlış hayat doğru yaşanmaz."- Adorno
    Bu arada karakterin fotoyu gördüm, "Persepolis" filmini de ev ödevi olarak veriyorum, konu uyuşur mu bilmem, sadece karakterin fotodan şey ettim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Oh, durduk yere film önerisi de aldım daha ne olsun asdfghj durup durup depresyona gireyim ben :DDD

      Sil
  2. Merhaba!
    Daha önce de yorumlaşmıştık ;) hatırlıyomusun bilmiyorum.
    Ben birinin bana nasihat etmesinden veya o tarzda konuşmasından hatta nasihat edercesine imada bulunmasından bile hoşlanmam haticecim (böyle dedim ama bir mahsuru varmı? yaşımız aşşağı yukarı aynı olduğundan içimden böyle hitap etmek geldi) fakat postunu okuyunca bir iki kelam edesim geldi. Kesinlikle nasihat falan amaçlı değil sadece bende bir cevap varmış, sanki sende de bir bilmece varmış gibi hissettim. Hani inanmak istiyorum demişsin ya bence insanın inanamaya ihtiyacı var haklısın ve birde aklındaki sorular, adalet isteği bunlar güzel şeyler, düşünmek güzel şey bunca düşünmeyen insan varken..Benim biraz çenem düşüktür burnumuda herşeye sokmayı severim beni affedersin umarım şuracığa bir paragraflık bir yazı bırakıvericem olur muuu?

    "Evet, şu perişan dünyada, âvâre nev-i beşer içinde, semeresiz bir hayatta, sahipsiz, hâmisiz bir surette, âciz, miskin bir insan, bütün dünyanın sultanı da olsa kaç para eder? İşte bu âvâre nev-i beşer içinde, bu perişan, fâni dünyada, insan sahibini tanımazsa, mâlikini bulmazsa, ne kadar biçare sergerdan olduğunu herkes anlar. Eğer sahibini bulsa, mâlikini tanısa, o vakit rahmetine iltica eder, kudretine istinad eder. O vahşetgâh dünya, bir tenezzühgâha döner ve bir ticaretgâh olur."
    . Madem şu fâni, geçici dünya, ebed için halk olunan insan hususunda öyle bir adalet ve hikmete mazhariyetten çok uzaktır. Elbette, Âdil olan o Zât-ı Celîl-i Zülcemâlin ve Hakîm olan o Zât-ı Cemîl-i Zülcelâlin daimî bir Cehennemi ve ebedî bir Cenneti bulunacaktır.

    Gerçi deneme olarak mı yazdın yoksa günlük hayattan bir kesitmi
    bilemiyorum ama, çünkü çok akıcı olmuş kalemin çok kuvvetli, ben sadece öylesine bir yorum bırakmak istedim.

    Yorumum sohbet amaçlı (zaten yorumluktan çıkıp mektup oldu bu ya!) yayınlamazsan bile olur,blog ortamının muhabbeti çok hoşuma gidiyor bizde iyi blog dostu oluruz umarım :))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Canım, hatırlamaz mıyım? Hoşgeldin tekrardan ^^
      İyi ki bu güzeel yorumu bırakmışsın belki birileri daha görür :) İltifatın için de teşekkür ederim ^^ Yine gel, hep gel! :)

      Sil

Yorumunuzu eksik etmeyin, her biri çok değerli^^